Çatı muayenesi şart mı?

Çatı darlığı tespiti ile sezaryene alınan anne adaylarının sayısında eskiye nazaran daha büyük bir artış var. Avrupa ile kıyaslandığı zaman, darlığa bağlı sezaryen oranı bizde çok daha yüksek. Peki, tam olarak nedir bu çatı darlığı meselesi?
 
Son yıllarda “Ya çatım dar çıkarsa…” korkusu, normal doğum hayali kuran birçok anne adayının önündeki engellerden biri gibi durmaya başladı. Özellikle de normal doğuma sıcak bakanlar arasında çatı darlığı muayenesi, korkulan muayeneler arasına girdi. “Çatın darsa doğuramazsın!” şeklinde, anne adaylarını normal doğumdan soğutan bu cümle, geçmiş yıllara göre biraz fazlaca anne adayı için kullanılmaya başlandı sanki, size de öyle gelmiyor mu? Üstelik bir bahane bulunarak sezaryene alınma oranlarındaki artış, ailelerde doktorların müdahalelerine güvensizlik sorununu da ortaya koydu. İşte biraz da bu yüzden çatı muayenesi sorgulanır oldu. Biz de çatı darlığı muayenesinin gerçekten gerekli olup olmadığını Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı ve aynı zamanda Keşkesiz Doğuma Hazırlık Eğitmeni Op. Dr. Hakan Çoker’e sorduk.
 
Çatı darlığı ne demektir?
 
Doğum için 3 faktörün uyumlu olması gerekir. İngilizcede üç P yani Power, Pathway, Passenger olarak bildirilen Güç, Yol ve Yolcu’nun uyumlu olması gerekir. Buradaki güç olarak anlatılan, rahmin itici kuvvetidir. Yol olarak tarif edilen ise pelvis, yani bebeğin içinden geçtiği kemik yapınızdır. Bunlardan birindeki uyumsuzluk doğumunuzu bazen durdurur, bazen biraz zorlaştırır, bazen de engeller. Örneğin; yolcu 8 kg olursa (bilerek abarttım ki kendi bebeğinizle kıyaslamayın diye) bu bebeğin doğumu zor hatta imkansız olacaktır. Veya doğum başlar, ama kasılmalar durursa, yani itici güç olmazsa doğum gerçekleşmeyecektir. Ve son olarak yol darsa bebeğinizin geçişinde riskler artabilecektir. İşte bu zorluklar karşısında sağlık çalışanları sizler için çözümler üretmeye çalışırlar. Bazen itici gücü arttırırlar (indüksiyon, suni sancı), bazen bebeği çeken bir güç eklerler (vakum), bazen de kısa bir yol yaratırlar ki buna da sezaryen ameliyatı denir. Şimdi gelelim asıl konumuza, yani çatı darlığına… Son yıllarda baktık ki ülkemiz şehirli kadınlarının birçoğunda çatı darlığı görülmeye başlandı ve ilginçtir ki bu son 8-10 yılda oldu (bu durumda değişim için binlerce yıl gerektiren evrim teorisi de çürütülmüş oluyor.). Avrupa ile kıyaslandığı zaman, onlarda darlığa bağlı sezaryen sebebi yüzde 5’i geçmezken, bizde bu sayı çok daha yüksek. Elbette pek de inanılır sonuçlar değil bunlar. Çatı darlığı muayenesinde bebek başının geçeceği yola, yani pelvise olan uyumuna bakılır. Pelvis girimi, pelvis ortası ve pelvis çıkımı muayene ile yaklaşık tahmin edilir. Bebek aşırı iri değilse yüzde 95 ve üzeri kadında aşırı darlık tespit edilmez. Bebek 4000 gram üzerine çıktıkça bu muayenenin önemi artar. Gerçek sezaryen nedenlerinin yüzde 15’i geçmemesi gerekir. Dünya Sağlık Örgütü böyle diyor. Ve bu nedenler arasında çatı darlığının da yüzde 3-5 üzerinde olması çok mantıklı değil. Ama özellikle bazı kişilerde bu risk daha fazla; en çok da kaza geçirenler ve bebekliğinde raşitizm, yani D vitamini eksikliği yaşayanlarda… Bunlarda anatomik bozukluklar ön plana çıkıyor. Günümüzde bu sebepler neredeyse yok denecek kadar az olduğuna göre nereden çıkıyor bu darlık meselesi?
 
Darlık meselesinin abartılmasının nedenleri neler?
 
İki neden var: “Doğumda risk” ve “Doğuma hazırlık” kavramlarının olmaması. Doğum kendine ait riskleri olan doğal bir eylemdir. Risksiz doğum olmaz. Risksiz sezaryen ameliyatı da olmaz. Ancak aileler, son 20 yıldır artan oranlarda “garantili doğum” gibi, sunulması imkansız bir şey istemeye başladılar. Bu durum doktorları elle tutulur risklerin daha az olduğu, olduğunda da suçlanmadıkları sezaryen ameliyatına doğru yönlendirmeye başladı. Bebekler biraz riskli denilen 4500 gram ağırlığa doğru yaklaştıkça çatı muayeneleri devreye girdi ve riskli doğumlar belirlenerek sezaryen ameliyatları önerilir oldu. Bunun yanında aileler son yıllarda özellikle şehirlerde hep çalışan ailelerden oluşmaya başladı. Bu anneler yoğun iş temposu nedeni ile bilgisayar başından kalkamayan ve doğum için herhangi bir hazırlığa vakit ayıramayan kişiler kervanına katılmaya başladılar. Bir yandan da toplumda yaratılan doğum korkusu artık onları esir almıştı. Herhangi profesyonel bir hazırlık ve destekten mahrum bu anneler artık doğumu tehlikeli bir hastalık gibi görmeye başladılar ve gerginliklerini doktorlara yansıttılar. Bu durum da doktorları sezaryene doğru itmeye başladı. Korkan anne, korkan doktor ve korkan baba üçgeninde olan, bebeklere oldu ve artık nerdeyse 3700 gramı geçen bebeklere hamilelere, bebeklerin riske atılmaması ve planlı sezaryen ameliyatı ile alınmaları önerildi. Ve aileler risk kavramını duyunca bu önerileri kabullendiler. Ve günümüzde çatı darlığı muayenesi rutin muayeneler arasına girdi. Ama son yıllarda işler tersine döndü. Kadınlar artık normal doğum istiyorlardı, ama çevrelerinde hep son anda bir sebeple sezaryen ameliyatına alınan tanıdıkları vardı. Normal doğum yapanlar çok azdı. Bu da onlarda yeni bir korku yaratmaya başladı, hatta neredeyse gerekli bile olsa her müdahale ve tetkiki reddetmeye kadar götüren bir tepki içine girmeye başladılar. İşte bu anlarda artık çatı muayenesi sorgulanır oldu, hatta güvenilirliğini kaybetti.
 
Çatı, yani pelvis muayenesi gerekli bir muayene midir?
 
Kesinlikle evet. Hamileliğin başında ve sonunda yapılacak muayeneler bize birçok bilgi verir. Bazen rahim ağzı problemi bazen de vajinada bir kist olabilir. Riskler abartılmadığı sürece bu muayenenin anneye veya bebeğine bir zararı olmaz.
 
Çatı darlığından şüphelenilirse anne doğuramaz mı?
 
Kesinlikle hayır. Yani anne aslında gerçekten çok bariz olan bazı durumların dışında doğurabilir. Ancak doktor bazı durumlarda doğumun zor olma ihtimalini aile ile paylaşmak zorundadır. Aksi takdirde aile yeterince bilgilendirilmediği konusunda şikayetçi olabilir. Ancak bu yapılırken annenin doğumdan soğutulmaması, korkutulmaması, sadece bilginin paylaşımı yapılmalıdır. Kararı ailenin vermesi ve sorumluluğu da paylaşması istenecektir.
 
Çatı darlığından şüphelenilirse tek çözüm, planlı sezaryen ameliyatı mı?
 
Hayır. Bu daha çok, ailenin kararına ve doğum ortamlarının koşullarına bağlıdır. Çünkü gerçek tanı ancak doğum sırasında konulabilir. Bebek ağırlık tahmini ultrason ile yapılır ve son haftalarda kilo tahmininde 500 grama kadar yanılma ihtimali vardır. Yani 4500 gram tahmin ettiğiniz bir bebek 4000 gram çıkabilir. Bunun yanında doğumda salgılanan hormonlar pelvisin uyum yeteneğini arttırırlar. Ayrıca bebeklerin uyum yeteneği inanılmazdır. Bazen zor olacağını düşündüğünüz doğumlar çok kolay olabilir. Bütün bunlara doğum sırasında karar verilebilir. Böylece bebek kendi doğumunu başlatma şansı da yakalayacaktır. Tıbbi olarak bebeğin hazır olduğunun en önemli kanıtlarından biri de doğumun kendiliğinden başlamasıdır. Anne ve bebek doğal hormonları salgılamanın avantajı ile buluşacaklardır. Doğumun başlamasını beklemenin tek dezavantajı, doğumun başlama saati ve gününün bilinememesidir. Bunun dışında bir risk yoktur.
 
Doğum başladıktan sonra sezaryen ameliyatı risk yaratır mı?
 
Kesinlikle hayır. Hatta hem ameliyatın yapılmasını kolaylaştırır hem de bebek için birçok olumlu faktörü beraberinde getirir. Doğum başladıktan sonra yapılan sezaryen ameliyatı, acil ameliyat grubunda değildir. Ameliyat daha kolay olur. İyileşme ve ikinci bebekte normal doğum şansı daha yüksektir.
 
Böyle bir karar alan doktoru riskler bekler mi?
 
Evet. Çatı darlığı konusunda riskler konuşulmuş, doğum başladıktan sonra ilerleme olmaması durumunda doğumun sonlarına doğru sezaryen kararı alınmışsa, anne ve bebek için her şey olumlu olduğu halde doktoru bazı riskler bekler. Aileler her ne kadar bu kararı verseler de yeterli iletişim sağlanmamış ve aile doğumu tam olarak öğrenmemişse yaşadıklarını negatif algılayabilir. Bu durumda ailenin ve daha da fazla aile üyelerinin (başta yakın akrabalar) söyledikleri cümleler şöyle olabilir;
 
-Anlamadı mı doğamayacağını?
-Neden bu kadar bekledi, baştan alsaydı ya sezaryene?
-Riske attı kızımızı?
-Boşuna saatlerce bekletti kızımı?
 
Aile ilk başta bunları düşünmese bile toplumun yarattığı negatif ve bilinçsiz propaganda sonucunda kendini yukarıdaki cümleleri düşünür halde bulacaktır. Doktor aslında anne ve bebek yararına tüm hayatını ortaya koymuş ve onlar için olumlu kararlar vermiştir. 1 saatte bitirebileceği planlı bir sezaryen ameliyatı yerine saatlerini, hatta bekleme süresi ile birlikte günlerini vermiştir. Karşılığında aldığı şey ise onu derinden yaralamıştır. Teşekkür beklerken güvensiz ve memnuniyeti olmayan yüz ifadeleri ile karşılaşmıştır. Bunun uzun vadeli sonuçları olarak da belki de aynı hamile ikinci doğumunda gelmeyecek hatta çevresindekileri de göndermeyecektir. Bu durum doktorda kendini korumaya alma güdüsünü yaratır. Artık varoluşu tehlikededir. Bu ve benzeri tepkiler artınca kararını değiştirir. Artık çatı darlığından şüphelendiğinde aile adına karar verecek ve bu bebek doğmaz, doğsa bile çok riskli diyecek, planlı bir sezaryen ameliyatı için randevu vermeyi tercih edecektir. İnandığı şey değildir, ama varlığı tehdit altındadır. Kendisini ve ailesini korumak zorundadır.
 
Aileler ne yapabilirler?
 
Ailelerin öncelikle mutlaka doğumu öğrenmeleri gerekir. Bunun için profesyonel doğuma hazırlık kurslarına katılmaları tek çözümdür. Bu kurslarda ailelerin doğuma; hem anne hem bebek hem ebe hem de doktor gözünden bakmaları sağlanır. Doğumun bir hastalık olmadığını, ama kendine ait riskleri olduğunu fark ederler. Bebeğinin sağlıklı doğumuna yardımcı olacak gevşeme, nefes ve bedensel egzersizler öğrenirler. Doğumla ilgili korkularından kurtulurlar. Doğumda tüm sorumluluğu doktora atmaz, başarıyı da, sorunları da (ihmal yoksa tabii o ayrı bir konudur) paylaşırlar. Böyle olunca ne çatı muayenesi ne de doğumda risk kavramları onu korkutmayacaktır.
Kaynak: Sabah
Yazıyı Oylayın


Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading...
Menu Title