Çocuklar, karşılaştıkları olaylara sadece kendi açılarından bakabilirler. Bu nedenle yorumları hep kendileriyle ilgili olur. Örneğin ebeveynlerden biri yoksa çocuk kendini terk edilmiş hisseder. “Bu olanlar kimin suçu? Benim yüzümden mi?” derler.
Ölüm çocuğa nasıl anlatılır? Bir örnek:
Çocuk: Büyükbabam nereye gitti? Yetişkin: Öldü. Ço: Ölmek ne demek? Y: Vücudun artık çalışmaması, hareket edememesi demek. Ço: Yani artık yürüyememek gibi mi? Y: Evet, ya da nefes alamamak, konuşamamak gibi. Ço: Oh! Ben de ölecek miyim?
Y: Birgün herkes ölür, ama daha çok var. Ço: Sen ölecek misin? Y: Benim de ölmeme daha çok zaman var. Sen büyüyene kadar sana bakmak, yanında olmak istiyorum. (dürüstçe cevap)
Bazı sorulara cevap vermek güçtür. Onu rahatlatmak için şunları söyleyebilirsiniz: “Ben de üzgünüm. Bazen onu düşündüğümde ben de ağlıyorum. Ama başkalarıyla paylaştıkça zorluklarla baş etmek kolaylaşıyor.”
Farklı yaşlardaki çocukların ölümü değerlendirmeleri farklıdır:
2 yaşından küçüklerin tanıdıkları birinin ölüm haberi verildiğinde umursamaz davrandıkları görülebilir. Çünkü çocuk ölen kişinin geri geleceğine inanır.
5 yaştan küçükler, ölümün bir son olduğunu anlamazlar. “Dedem ne zaman geri gelecek? Mezarından kalkması için ona yardım edemez miyiz?” gibi sorular sorarlar. Yaşamın tüm işlevlerinin durduğunu kavrayamazlar. “Bebeğe cennette sütünü kim verecek? Ölümün herkesin başına geleceğini kavrayamazlar. Somut düzeyde düşündüklerinden, söylediklerini kelime anlamıyla anlarlar. “Uyuyor, uzun bir yolculuğa çıktı” gibi açıklamalar yaparsanız anababaları uyuduğunda korkuya kapılırlar. Bir yolculuğa çıktığında şiddetle karşı koyarlar.
5 – 10 yaşındaki çocuklar zamanla ölümün geri dönülmez olduğunu ve tüm yaşam işlevlerinin durduğunu anlamaya başlarlar.
7 yaşından sonra ölümün engellenemez ve evrensel olduğunu kavramaya başlarlar. Ancak bunun kendileri için de geçerli olduğunu düşünmeye karşı hala dirençlidirler. Düşünceleri hala somut düzeydedir ve ölümü anlamaları için tören, mezar taşı gibi somut ifadelere ihtiyaç duyarlar. Ölülerin yaşayanları gördüğünü ya da duyduğunu varsayarlar. Öleni memnun etmek için uğraşırlar.
10 yaştan sonra ve ergenlikte çocuğun ölüm kavramı giderek daha soyut hale gelir. Ölümü kaçınılmaz olarak algıladıkları için kendilerinin de başına gelebileceğini kavrarlar. Kaybın yaratacağı üzüntü ve tepkilerin bastırılması, ölümün inkar edilmesi ergenler arasında yaygındır.
Çocukları en fazla etkileyen ölüm bir ebeveynin ölümüdür. Sadece sevgi verenin kaybı değil, düzenin bozulması ve günlük yaşamın alt üst olması çok kötüdür. Çoğu çocuk ölüm haberini aldığında ağlamaz. Bundan sonrasında kendine olacaklar ile ilgili sorular sorabilir: “artık bu yatağı ben kullanabilir miyim” gibi. Bu bir korunma mekanizmasıdır. Ölümü uzakta tutmaya yarar. Güçlü tepkilere dayanamadıklarından olayla ilgili düşüncelerini uzun süre bilinçten uzaklaştırabilir ve herşey normalmiş gibi davranabilirler. Güçlü duygular sonradan (bir film izlerken, acı çeken bir kişiyi dinlerken, vb.) ortaya çıkar. O zaman duygusal ifadeler çok güçlü olarak olabilir.
Çocukların kişiliği, önceki yaşantıları ölümle yüzleşme kapasitelerini farklılaştırır. İçe kapanık, yalnız ve hassas çocuklar daha fazla etkilenirler. Çocuğun ölümle ilk tanışması daha uzak bir akraba veya az tanıdığı bir kişinin ölümü aracılığıyla olursa bu onun durumu anlama kapasitesini arttırır. Ancak çocuğun ölen kişinin yerine koyabileceği bir başka yakın kişi olmadığında ya da ölüm ani olduğunda çocukların ileriki yıllarda psikolojik sorunlar geliştirme ihtimali daha fazladır.
ÖNERİLER
• Ölen kişi hakkında konuşun. Güzel günleri anın. Onun hatırasını canlı tutun. “Onu geri getirmek mümkün değil. Ama onu hatırlayabiliriz” mesajını verin.
• Çocuğun, kaybettiği kişinin yerine geçebilecek başka birine ihtiyacı vardır . Bu kişi çocuğun tanıdığı, güvendiği biri olmalıdır.
• Dini kavramlar (cennet, allah gibi) çocuğun günlük hayatının bir parçası değilse onların aklını daha da karıştırır. Ancak günlük yaşamlarının parçası ise bunları kullanmak uygun olur.
• Çocuklara yanıtların somut ve doğrudan verilmesi, akıl karışıklığını ve hayalleri önlemiş olur. Yetişkinler çocukların gerçeği kabullenemeyeceğini sanır, oysa onlar bu yeteneğe sahiptir.
• Çocuklar için en iyi olan şey olayı anne babalarından duymasıdır. Eğer başkalarından tesadüfen ve gecikmeli olarak öğrenirlerse anne babalarına güvenleri sarsılabilir.
• Eğer yetişkin gerçeğin sadece bir kısmını söyleyebilmişse, fazla vakit kaybetmeden bunu tamamlaması gerekir. “Dün sana herşeyi anlatamamıştım. Çünkü olay o kadar yeni ve şaşırtıcıydı ki anlatmakta zorlanmıştım. Şimdi bildiğim herşeyi sana söyleyeceğim” denmelidir.
• Ciddi hastalığı olan bir kişinin durumu kötüleştiğinde çocuklar da hastalığın seyrine ilişkin bilgiye ihtiyaç duyarlar. Ümit beslemek önemli olmakla birlikte çocukların acısını hafifletmek için yanlış beklentiler aşılanmamalıdır. “Annenin hastalığı kötüleşti. Bir şeyler yemek, nefes almak ve uyanık kalmak ona güç geliyor. Doktorlar hastalığı durdurabilmek için herşeyi yaptılar ama artık yapabilecekleri birşey kalmadı. Bir gün ki bu pek uzak değil annen ölecek. O zaman hepimiz üzüleceğiz ve onu özleyeceğiz. Fakat acı duymayacak çünkü ölünce acı hissetmeyiz.” Çocuk dindarsa şu da ilave edilebilir: “Annenin bedeni ölecek ama ruhu cennete gidecek.”
• Bir ebeveyn hasta ise ve ölecekse, çocuğun onunla vedalaşması için yaşamının son dönemlerinde birlikte olması önemlidir. Hasta ebeveynin durumu uygunsa, çocuk ona gerekiyorsa yardımcı da olabilir.
• Yas sürecinde törenler ölümle yüzleşebilmek, anlayıp kabullenmek için önemlidir. Bu sürece çocukların da dahil olması olayı kavramaları için iyidir. Çocukların cenaze törenine katılması onların ölümü inkar etmemesi, olayı somutlaştırmaları, hayalleri önlemesiyle birlikte yas sürecini daha sağlıklı başlatır. Vedalaşmayı sağlar. Ancak duyguların ifade edilebilmesi için törenler gerekli olduğu kadar, çocuklar törene katılırken bunun onları gereksiz biçimde strese sokmayacağından emin olmak gerekir. Onları önceden olaya hazırlamalı, güvenilir bir yetişkinin yanında olması ve çocukların izlenimlerini anlatması için olanak sağlanmalıdır.
• Çocuk ilkokul çağına gelmişse, yası yaşayabilmesi için sevdiklerinin mezarını ziyaret etmesine (önceden açıklama yapılarak) izin verilebilir. Çocukları buralara götürmek, duygularıyla düşünceleri hakkında konuşmak için olanak sağlar.
• Yetişkinler ağladıklarını göstermekten kaçınırlar. Duyguları çocuklardan saklamak, onlara da kendi duygularını saklamayı öğretir. Ölen kişi hakkında konuşulmazsa çocuk onun unutulduğunu sanabilir. Bu nedenle birlikte ölen kişiyi anmak çok önemlidir. Eğer ebeveyn aşırı duygusal tepki gösteriyorsa, devamlı ağlıyor ve duygularını kontrol edemiyorsa çocuğun güvendiği başka bir yetişkinle konuşması sağlanmalıdır.
• Bazen çocuklar konuşmak yerine olayı hayallerinde yeniden kurarak oyunlarla, resimlerle başa çıkmaya çalışırlar.
• Ölümden hemen sonra çocukların büyükanne-babalara ya da yakın arkadaşlara gönderilmesi, zaten ayrılığa karşı hassaslaşmış olan çocuğu daha da tedirgin eder. Uzağa gönderilmektense yas tutan ana-babalarıyla kalmaları daha iyidir, aksi takdirde sağ kalan ebeveynin de yok olacağına ilişkin korku duyabilirler. Eğer ebeveyn yası çok derinden yaşıyorsa ve çocuklarıyla ilgilenemiyorsa, çocuklara bakmak için akraba ya da arkadaşların eve gelerek yardımcı olması daha uygundur.
Kaynak: Milliyet