Çocuk sahibi olmak evliliği nasıl etkiliyor?

Çocuk sahibi olmayı istemekle çocuklu bir yaşama hazır olmak arasındaki farkı hiç düşündünüz mü? Yapılan araştırmalar birçok anne-babanın yeterince hazır hissetmedikleri ve bilgi sahibi olmadıkları halde sırf “olması gerektiği” için çocuk sahibi olduklarını gösteriyor.
 
Anne-baba olmak, çok ciddi hazırlık gerektiren bir durum. “Anne babalık; çok fazla sorumluluk isteyen, geri dönüşü olmayan, birçok bilgi ve beceri edinmeyi ve sosyal anlamda birçok fedakarlık yapmayı gerektiren bir roldür.” uyarısında bulunuyor. Anne-baba adayının öncelikle evliliklerinin sağlıklı bir şekilde yürüyor olduğundan emin olmalarının önemine vurgu yapan Özel Mavi Aile Danışmanlık Merkezi’nden Pedagog Belgin Temur, çocuğun evliliğin can simidi olmadığına dikkat çekiyor. İşte konuyla ilgili merak ettiğiniz her şey…
 
Psikolojik hazırlık
Anne-baba adayının öncelikle evliliklerinin sağlıklı bir şekilde yürüyor olduğundan emin olmaları önemlidir. Çünkü sanıldığının aksine kötü giden evlilikler çocuk sahibi olunduğunda daha iyi olmazlar ve çocuk evliliğin can simidi değildir. Aksine her zaman çocuk, evlilik ilişkisi içine yeni bir yük getirir. Bu yükü kolaylıkla taşıyabilmenin en önemli koşuluysa eşlerin iyi, sağlıklı, keyifli, doyurucu bir ilişki yaşıyor olmalarıdır. Çocukla birlikte tüm yaşam düzeninin değişeceği, sosyal yaşama ve iş yaşamına dair önemli değişikliklerin yaşanacağı düşünülürse bu konuda da hazır olmanın önemi görülebilir. Birçok anne-babanın (özellikle de çalışan anne-babalar), çocuklarını çok sevmelerine rağmen onun gelişiyle birlikte zamanlarının ve enerjilerinin önemli bir bölümünü onun için ve onunla geçirmeleri nedeniyle mesleki anlamda istedikleri yere ulaşmakta zorluklar yaşadıkları ve zaman zaman çocuk sahibi olmanın onlar için bir engel teşkil ettiği belirtilir. Çocuk özellikle ilk birkaç yılda oldukça emek ister. Zamanınızın ve enerjinizin önemli bir bölümünü alır. Bu, hem kendinize hem de birbirinize ayıracağınız zamanın azalması anlamına gelecektir. Aile bütçesi de bir çocukla birlikte oldukça değişikliğe uğrayacaktır. Toplumumuzda “çocuk kısmetiyle gelir” gibi bir inanış olmasına rağmen birçok aile bunun böyle olmadığını belirtir. Ekonomik olarak yeterince hazır olmadan sahip olunan bir bebeğin, sonrasında psikolojik sıkıntıların da yaşanmasına neden olabildiği bilinir. Tüm bu değişiklikleri öngörmek ve bu yeni duruma ne kadar uyum sağlayabileceğiniz konusunda bir karar vermek belki de çocuk sahibi olmadan önce düşünülmesi gereken en önemli husustur.
 
Çocuk gelişimini bilmek çiftleri rahatlatır
Bebeğin zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişimi hakkında bilgi sahibi olmak genellikle zamana bırakılır. Çocuklar büyüdükçe o döneme ait gelişimleri takip edilir, sorun çıktığında o soruna dair çözümler aranır ve yine genellikle geleneksel yöntemler tercih edilir. Oysa çocuk gelişimi ve eğitimi başlı başına bir bilimdir. Hatta birkaç bilim dalı bu konuyla ilgilenir. İnsanın kişiliği, zihinsel, duygusal ve fiziksel gelişimi özellikle yaşamın ilk 6 yılında çok hızlı oluşur. Bu yıllar, insan hayatı yönünden çok önemlidir. Bu dönemde bebeği gelişim özellikleriyle tanımak ve gelişmesi için gerekli ortamı hazırlamak, ona destek vermek önemlidir. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda anne-babanın özellikle 0-6 yaşa ait gelişim özellikleri hakkında bilgi sahibi olmasının önemi görülür.
 
Çiftler çocuk doğduktan sonrasını hesaplamalı mı?
Mümkün olan her türlü planlamanın yapılması, karşılaşılabilecek güçlüklerle kolayca baş edilmesini sağlayacaktır. Bu nedenle de mutlaka bebeğin gelişiyle karşılaşılacak zorluklar konuşulmalı, öngörülmeye çalışılmalıdır. Bu konuda okumak ve çevrede yakın dönemde bebek sahibi olmuş kişilerin deneyimlerini dinlemek yararlı olacaktır. Bazen çok olumsuz deneyimlere de şahit olmak olasıdır. Ancak her bir deneyimin kendine has koşulları olduğu ve bazı koşulları değiştirerek sonuçların da değiştirilebileceği unutulmamalıdır. Bilgi sahibi olmak her zaman belirsizliğin kaygısını azaltan bir etmendir. Beklenmedik, birden bire karşılaşılan zorluklar ise her zaman kaygı yaratır. Bebekle ilişkinin rahat, huzurlu ve kaygıdan arınmış olması bebeğin gelişimi için çok önemlidir. Bebeğin huzurlu olması ise anne-babanın da rahat, huzurlu ve mutlu olması sonucunu doğurur. İlk günler hem bebeğin dünyaya, anne-babaya uyum sağlamaya çalıştığı zor bir dönemdir, hem de anne babanın bir bebeğin varlığına alıştığı, uykusuzluğa ve yorgunluğa dayanmak zorunda olduğu zorlayıcı bir dönemdir. İyi bir hazırlık, görev dağılımı ve iyi bir organizasyonla tüm bu zorlukların üstesinden gelmek mümkün olabilir. Bebeğin odasının, bakım malzemeleri ve donanım açısından düzenlenmesi bile bebeğin bakımını kolaylaştırıcı etmenlerdir. Bu nedenle bebek alışverişinin de anne-baba tarafından beraberce yapılması, hangi malzeme ve eşyanın ne için ne zaman kullanılacağının bilinmesi ilk günlerin belirsizliğinde çok yardımcı olacaktır.
 
Çocuğa adapte olma süreci
Bebeğin sevilme, beslenme, bakım, uyku gibi ihtiyaçlarının zamanında ve yeterince karşılanması bebeğin de huzurlu ve mutlu olmasını sağlar. İhtiyaçları karşılanan bebekler birkaç hafta içinde annelerinden kısa sürelerle ayrı kalmayı tolere edebilirler. Bu da hem bebeğin hem de annenin yavaş yavaş özgürleşmesi anlamına gelir. İlk aydan itibaren bu prensiple büyütülen bebekler uykusuzluk, huzursuzluk gibi belirtileri genellikle daha az gösterirler. Hatta doğumdan itibaren kendi yatağında yatmaya alıştırılan çocuklar bir daha kolay kolay uyku problemi yaşamazlar. Ama tam tersi olarak ilk günlerden itibaren kucakta ya da aynı yatakta uyumaya alıştırılan çocuklar ister istemez annelerine daha fazla bağımlı olurlar ve bu da uzun yıllar anneden ayrı kalmaya tahammülsüzlüğe, anneye fazla bağımlılığa sebep olabilir. Bu durumda annenin bebekten önceki sosyal hayatına dönmesi imkansızlaşır. Oysa azar azar da olsa annenin bebekten ayrı kalabilmesi ve bebeğin de annenin olmadığı durumlarda rahat edebilmesi, anne-babanın da kendilerine vakit ayırabilmelerini sağlar. Böylece 1 saatliğine bile evden ayrıldıklarında eve daha keyifle dönerler. Bu da bebeğe olumlu yansır.
Bebeğin doğumundan sonra kendini eve kapayan ve “çocuğuna adayan” anneler, aslında bebekleri için sağlıklı bir model olamazlar. Elbette bebeklik dönemi anneye ihtiyacın en yoğun olduğu dönemdir, ama bebeğin annenin karnından çıkması zaten ayrı kalmaya hazır olduğunun da bir göstergesidir. Fiziksel yakınlığı anne karnındakine benzer bir şekilde sürdürmek, bebeklerin de psikolojik olarak büyüyememelerine, uzun zaman hatta bazen okul yıllarına dek süren anneye bağımlılık ve özgüven sorunlarına neden olur. Annesinden güvenli bir şekilde ayrı kalmayı deneyimleyen bebekler daha huzurlu olurlar, anne-baba da aynı huzuru hissedip bebekle oldukça ahenkli bir ilişki sürdürebilirler. Elbette bebeğin yaşı, annenin bebekten ne kadar ayrı kalması gerektiği konusunda belirleyicidir.
Bebekler ilk aylarda günde birkaç saat anneden ayrı kalabilirken, 1 yaş civarında bu süre yaklaşık 8-10 saati bulabilmektedir. Bu arada bebeğe bakım veren kişinin de aynı şefkat ve mutlulukla bebekle ilişki kurabiliyor olması önemlidir. İlk 3 yılda bebeğin çok gerekmedikçe anneyle birkaç günden fazla ayrı kalması önerilmez. Bebekle geçirilen zamanın bebek açısından doyurucu olması, ayrı kalınan zamanların daha rahat geçmesini sağlayacaktır. Belirtilen süreler, eşlerin kendilerine ve birbirlerine zaman ayırabilmeleri için yeterli sürelerdir. Bebekle ilişki iyi yapılandırıldığında, anne-babalar rahatlıkla kendi yaşam alışkanlıklarını sürdürebilirler.
 
Anne-baba sorumluluğu
Ne kadar hazır olunursa olunsun annebabalık, zor ve yaşam boyu devam eden ağır bir sorumluluktur. Sorumluluktan kaçınan kişilerin anne-baba olma kararlarını mutlaka gözden geçirmeleri gerekir. Konunun bu yönü göz ardı edildiğinde bundan mutlaka çocuklar zarar görürler. Birçok anne-baba görev gibi annebabalık yaptıkları için çocuklarıyla ilişkilerinde de ciddi sorunlar yaşarlar. Çocukları için yaptıkları her şeyin karşılığını beklerler. Oysa çocuk sahibi olmak koşulsuz sevmeyi, koşulsuz kabulü öğrenmek demektir. Ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın sevilmeli ve kabul görmelidir. Çocuk kendimiz için dünyaya getirdiğimiz bir varlık olmamalıdır. Anne-babalık onun farklılıkları ve özel yönleriyle bizden “farklı” biri olduğunu kabul etmek ve yaşamımız boyunca onu koşulsuzca destekleyebilmektir. Bunu sık sık hatırlamak ve bu bilinçle anne-babalık rolünü sürdürmek gerekir.
 
Gerçekten çocuk evliliğe darbe mi?
Araştırmalar, kötü giden ilişkilerin çocuktan sonra daha da kötüye gittiğini, ancak evliliğin devam etme olasılığının da arttığını gösteriyor. Bu anlamda kötüye giden ilişkiler için çocuğun bir “darbe” olduğu söylenebilir. Bu nedenle de çiftler bebek kararı vermeden önce evliliklerinde yaşanan problemleri çözmeyi hedeflemeli, sonra çocuk düşünmelilerdir. Bazen iyi giden evliliklerin de bebeğin ardından çıkmaza girdiği, ilişkide sorunların yaşandığı biliniyor. Doğumla birlikte herkesin ilgi odağı ister istemez bebek oluyor. Annenin fiziksel problemleri, emzirme telaşı, yorgunluk, uykusuzluk, doğum sonrası annenin içinde bulunduğu depresif ruh hali, ister istemez karı-koca arasındaki cinsel çekime de bir miktar gölge düşürüyor. Özellikle de bebekle kaygılı ve bağımlı bir ilişki sürdürülüyorsa bu “birbirini itme hali” biraz daha uzun zaman alabiliyor. Her iki taraf da birbirinin ilgisizliğinden şikayetçi oluyor. Tüm zamanın bebeğe ayrılması, baş başa kalmaya özen göstermeme, hatta bunu önemsememe, zaman içinde gerginliğin artmasına ve ilişkide tehlike çanlarının da çalmaya başlamasına neden oluyor.
Kaynak: Sabah
Yazıyı Oylayın


Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading...
Menu Title